Ana içeriğe atla

Kayıtlar

özgürlük etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Uçurtmayı Vurmasınlar / Feride Çiçekoğlu

      Tellerin Ardındaki Gökyüzü: Uçurtmayı Vurmasınlar Ne de özlemişim seni Barış… Ne de hasret kalmışım o masumluğuna. Kaç sene oldu, dur şöyle bir hesap edeyim… Otuz seneyi geçmiş. Bir yıl üç yüz altmış beş gün olduğuna göre, ne kadar özlendiğinin hesabını sen yap Barış Feride Çiçekoğlu’nun kaleminden çıkan Uçurtmayı Vurmasınlar , bir çocuğun gözünden dünyayı, özgürlüğü ve insanı anlatıyor. Ama bu bir çocuk kitabı değil; çocuk gözünden yazılmış bir yetişkin gerçeği aslında. Barış, bir hapishanenin soğuk duvarları arasında büyüyen küçük bir çocuk. Onun dünyası tellerle çevrili, gökyüzü çerçevesiz ama sınırlı. Güneşi tellerin ardından gören, avluda birkaç saatliğine özgür kalabilen bir çocuk düşün… Ne kadar acı değil mi? Barış, kadın mahkûmlar arasında dolaşırken en çok İnci’ye yakınlık duyuyor. İnci onun için bir kuşun kanadında saklı bir inci tanesi gibi. İnci hapishaneden çıkınca yazdığı ilk mektubunda şöyle diyor: “Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölge...

Koza Kelebeği Bilmez / Robin Sharma

Robin Sharma’yı ilk olarak Ferrarisini Satan Bilge ile tanımıştım. Lisede okuduğum o kitap, hayatın gerçek anlamını ve kendi yolumu arama cesaretini bana göstermişti. Koza Kelebeği Bilmez ise onun o yolculuğunun daha içsel, daha duygusal bir devamı gibi. Kitap, bize çok yalın ama derin bir gerçeği hatırlatıyor: Değişim kaçınılmazdır; dönüşüm ise cesaret ister. Kozadan çıkmak, alışkanlıkları ve korkuları geride bırakmak acı verir; ama bu acı, kanatlarını açmanın tek yolu. Sharma’nın dili, bir öğretmenden çok dostane bir rehber gibi. Sayfaları okurken kendimi sorguladım: “Ben hangi korkularım yüzünden kozamda sıkışıp kaldım? İçimde uçmaya hazır hangi yanımı susturuyorum?” Bu kitap, sadece “başar” ya da “yap” diyen bir kişisel gelişim kitabı değil; bizi farkındalığa, kendi potansiyelimizi keşfetmeye davet ediyor. Bazı alıntılar bana özellikle dokundu :                                   ...

USTA ve MARGARİTA / MİHAİL BULGAKOV

Usta ve Margarita – Şeytanın Gölgesinde Bir Başyapıt Mihail Bulgakov’un Usta ve Margarita adlı eseri, edebiyat tarihinde benzersiz bir yer tutan, büyüleyici ve çok katmanlı bir roman. Moskova ve Kudüs’ü paralel anlatılarla iç içe geçiren bu yapıt, hem fantastik öğeleri hem de siyasi ve felsefi derinliğiyle okurunu adeta bir bilmecenin içine çekiyor. Kitapta en çarpıcı unsurlardan biri, Şeytan’ın bizzat Moskova’ya gelmesi ve şehri altüst etmesidir. Woland ve tuhaf maiyeti, sahtekârlıkları ve yozlaşmış değerleri gözler önüne sererken, aynı zamanda adaletin doğasını da sorgulatıyor. Bulgakov’un şeytanı, klasik anlamda sadece kötülüğün temsilcisi değil; aynı zamanda çürümüş düzenin maskesini düşüren, ikiyüzlülüğe karşı savaş açan bir figür. Tam da bu noktada, Woland’ın Stalin rejimini temsil edip etmediği sorusu gündeme geliyor. O, sadece kaos yaratan bir güç mü, yoksa yozlaşmış bir toplumun karanlık aynası mı? Öte yandan, Bulgakov’un romanı Stalin dönemi Rusya’sında kaleme...

YAKALANIŞ / JACK LONDON

Jack London denince akla genellikle doğayla iç içe geçen sert mücadeleler, vahşi doğanın ortasında hayatta kalma çabaları gelir. Yakalanış ( The Star Rover ) ise bambaşka bir Jack London romanı. Ne bir kurt sürüsüyle mücadele var ne de altın arayıcılarının soğukla savaşı. Bu kez ana karakterimiz bir mahkûm: Darrell Standing. Standing, hapse düşmüş, korkunç işkencelere maruz kalmış bir adam. Özellikle tabutluk denen, insanı delirtmek için tasarlanmış bir işkence yöntemiyle karşı karşıya kalıyor. Ama onu diğer mahkûmlardan ayıran bir şey var: Zihninin sınırlarını keşfetmeye duyduğu inanılmaz merak. Bedeni zincirlere vurulsa da, zihniyle özgürlüğe ulaşmanın bir yolunu buluyor. Jack London burada belki de kendi ruhsal arayışını, yaşamla ve ölümle olan hesaplaşmasını anlatıyor. Romanın en çarpıcı yanı, Standing’in kendini geçmiş yaşamlarına götüren zihinsel yolculukları. Bir anda Orta Çağ Avrupa’sında, başka bir sayfada eski Japonya’da, bazen de vahşi batının ortasında buluyo...