Tellerin Ardındaki Gökyüzü: Uçurtmayı Vurmasınlar
Ne de özlemişim seni Barış… Ne de hasret kalmışım o masumluğuna. Kaç sene oldu, dur şöyle bir hesap edeyim… Otuz seneyi geçmiş. Bir yıl üç yüz altmış beş gün olduğuna göre, ne kadar özlendiğinin hesabını sen yap Barış
Feride Çiçekoğlu’nun kaleminden çıkan Uçurtmayı Vurmasınlar, bir çocuğun gözünden dünyayı, özgürlüğü ve insanı anlatıyor. Ama bu bir çocuk kitabı değil; çocuk gözünden yazılmış bir yetişkin gerçeği aslında. Barış, bir hapishanenin soğuk duvarları arasında büyüyen küçük bir çocuk. Onun dünyası tellerle çevrili, gökyüzü çerçevesiz ama sınırlı. Güneşi tellerin ardından gören, avluda birkaç saatliğine özgür kalabilen bir çocuk düşün… Ne kadar acı değil mi?
Barış, kadın mahkûmlar arasında dolaşırken en çok İnci’ye yakınlık duyuyor. İnci onun için bir kuşun kanadında saklı bir inci tanesi gibi. İnci hapishaneden çıkınca yazdığı ilk mektubunda şöyle diyor:
“Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölgesiz güneşi sizinle paylaşmak için hemen yazıyorum.”
Ne kadar sade ama ne kadar derin bir cümle bu… Dışarıdaki
gökyüzünü bile paylaşmak istiyor İnci. Belki de paylaşmak, bu
kitabın en temel duygusu. Nitekim Barış, Zeynep’e sorduğunda
neden hep birlikte yemek yediklerini, “Biz her şeyimizi paylaşmayı
severiz,” diyor Zeynep.
Barış bu cevabı uzun uzun düşünüyor
ve sonunda İnci’ye şu soruyu yöneltiyor:
“Paylaşmak kötü mü, İnci? Paylaşmayı sevmeyenler kapatıyormuş sizi buraya. Sevim böyle dedi.”
Bu cümle, bir çocuğun saf sorgulamasının, yetişkinlerin
karmaşık dünyasına ayna tutan hâli değil mi?
Kuşlar
tutsak yaşayamazlarmış, diyor Barış. Peki ya çocuklar, İnci?
Onlar tutsak yaşayabilir mi?
Uçurtma, onlar için sadece bir
oyuncak değil; özgürlüğün, gökyüzünün ve umudun sembolü.
Tellerin ardındaki bu kadınların neşesi de sönmüyor. Çay içerken atılan kahkahalar, ranzada tırnaklarını boyayan kız, bir köşede sessizce kitap okuyanlar… O dört duvar arasında bile yaşam sürüyor. Çünkü yaşamak, biraz da umuda tutunmak demek. Yoksa oje sürsen ne olur, sürmesen ne olur? Neden orda olduklarını bilenler de bilmeyenler de çok sevdiler birbirlerini.
Yeni gelen torpilli mahkûma karşı direnişleri, aralarındaki dayanışma, kırılgan ama güçlü ilişkiler, her satırda hissediliyor. Bu kadınlar, hayatın tüm ağırlığını birlikte taşıyorlar. Aralarındaki bağ bir zincir değil, bir yoldaşlık. Barış, bu kitabın kahramanı değil, tanığıdır. O, yaşananların dışında değil, içindedir. Ama her şeyi çocuk gözleriyle görür. Bu yüzden onun gözünden anlatmak, hem en masum hem de en acı yoldur.
İşte bu yüzden Uçurtmayı Vurmasınlar, sadece bir
hikâye değil; bir vicdan çağrısı.
Barış’ın o saf
soruları, yetişkin dünyanın acı gerçeklerine dokunuyor. Onun
gözleriyle görmek, bazen en zor olanı kabullenmektir.
Peki sen, hiç düşündün mü?
Kuşlar tutsak
yaşayamazlar, peki ya çocuklar?
Yorumlar
Yorum Gönder