Adı Yoktu
Babası için genel oarak erkek çocukları ön plandaydı.Ataerkil bir aile lideriydi.
Kendinden büyük iki abi, iki de abla vardı ama kimsenin umurunda olmayan hep oydu.
O kadar ki...
İlkokula başladığında hâlâ bir nüfus cüzdanı bile yoktu.
Onu okula komşu yaşlı bir amca yazdırdı, kendi torunuyla birlikte.
Babasının işi vardı çünkü.
Zaten hep işi vardı ve haklıydı da.Evde büyüklü küçüklü tam beş çocuk..
Elbette emekçiydi babası.Hele o kömür karası sanayi yağı ile özdeşleşmiş elerinin sebebi sabahın kör bir vaktinden gecenin yaılrılarına kadar çalışmasındandı...
Ama sevgi, her gün akşam sofralarında eksiksiz konan ekmek gibi bir şey olmalıydı.
Ve o sofrada, ona hiç yer açılmamıştı.
Büyük ablalarına gösterilen anlayış, gözlerinin içine bakılarak konuşulan o yumuşak ton…
Hiçbiri ona uğramamıştı.
Erkek gibi büyüdü.
Zaten başka türlü nasıl hayatta kalınırdı?
İlk tokadı yiyen o değildi belki, ama ilk tekmeyle yere düşen oydu.
Sonra alıştı.
Alışmak zorundaydı.
Acı, sessiz bir öğretmendi ona.
Okulda hiçbir çocuk ona dokunamazdı.
Çünkü dayak yememeyi öğrenmişti, kendini korumayı.
Erkek çocukları döverdi, hele kızlara el kaldıranları.
O yüzden “Erkek Fatma” dediler ona.
Kimse sormadı neden böyle olduğunu.
Kimse bakmadı gözlerinin içindeki "kız çocuğuna".
O da göstermedi.
Top oynadı, bilye oynadı.
Sokakta koştu, karda yuvarlandı.
Ama her hareketinde bir mesaj vardı:
“Buradayım. Gör beni. Varlığım yok sayılmasın.”
Yıllar geçti.
Hayat ondan hep ispat istemeye devam etti.
Hep bir şeyler için çabaladı, didindi, düştü kalktı.
Kimse “al, senin hakkın bu” demedi.
O da kendi elleriyle kazıdı yolunu.
İmkan verilmedi, imkan yarattı.
Ve kendince başardı da.
Ama içindeki o küçük kız çocuğu hâlâ,
babasının gözünün içine bakıp “ben de vardım” demek istiyordu.
Ve belki bir gün, bu sözlerin bir yankısı olurdu.
Duymazdı belki babası, ama dünyada bir yerlerde, birileri onu görürdü.
O küçük kız, adı yoktu belki; ama sesi vardı.
Varoluşu, yıkılmaz bir umudu vardı.
Yorumlar
Yorum Gönder