Tokyo’da bir akşam üzeriydi. Uçağın inişinden sonra geçen ilk birkaç saat hâlâ üzerimdeydi ama sokaklar… O sokaklar! Ne zaman ki küçük bir araya daldım ve neon tabelaların altından geçerek yavaş yavaş yürümeye başladım, işte o an Tokyo’nun bana “hoş geldin” dediğini hissettim.
İlk karşılaştığım şey, dar bir sokağın köşesinde tüten bir yatai tezgâhıydı. Küçücük bir arabadan yükselen buhar, havaya karışmış soya sosunun tuzlu kokusu, bir de minik taburelerde oturan insanların çubuklarını sessizce çevirişi... İşte tam orada durdum. Kalbim biraz hızlandı; çünkü bu, izlediğim Japon filmlerinden fırlamış gibiydi.
Tezgâhın arkasında yaşlı bir adam vardı, alnında beyaz bir havlu sarılı, elleri tecrübeli. El çabukluğuyla hazırladığı takoyakiler, içi ahtapot dolu o sıcak hamur topları, sıcaktan parlayan kutulara yerleştiriliyordu. Bir kutu aldım. İlk ısırıkta ağzımda patlayan o sıcaklık, beni çocukluğuma götürdü. Herkesin kendi sokak lezzeti hafızası vardır ya; bu, artık benimkilerden biriydi.
Sonra Asakusa’ya yürüdüm. Sokak lambaları yandı, hava kararmaya başladı. Turistik kalabalıktan uzaklaştıkça gerçek Tokyo belirmeye başladı. Küçük bir fırının önünde kuyruk vardı. İnsanlar sabırla bekliyordu. Sıra bana geldiğinde gülümseyen genç bir kız elime bir melonpan tutuşturdu. Sıcacık, dışı çıtır, içi yumuşacıktı. Kokusu neredeyse vanilyalı bir masalı andırıyordu. Durdum, bankta oturdum ve yavaş yavaş yedim. Etraftaki insanların sakinliği bana da geçti. Zaman sanki durdu o an.
Son durağım Shibuya oldu. Kalabalık, hızlı, baş döndürücü... Ama ara bir sokakta, kimsenin dikkat etmediği bir bodrum restoranın önünde upuzun bir ramen kuyruğu vardı. Orası bir sır değildi belli ki; bilenler gelmişti. Bekledim. Bekledikçe koku daha da yoğunlaştı. İçeri girdiğimde küçük, sıcak bir alana adım attım. Usta bir hareketle önüme bir kase ramen koydu. İçinde yumurta, narin kesilmiş yeşillikler, ince dilimlenmiş domuz eti ve elbette ki o efsanevi et suyu. İlk kaşıkta ağzıma dolan umami… Ruhuma işledi.
Tokyo’da sadece karın doymuyor. Hafıza da doyuyor. O sokaklar, o tezgâhlar, o yüzler… Hepsi şimdi zihnimde birer fotoğraf. Ve belki de bu yüzden, Tokyo’da yediğim her lokma, biraz “ev” gibiydi.
🍢 Tokyo Sokak Lezzetleri İpuçları
1. Yatai Nerede Bulunur?
Tokyo’nun merkezinde yatai tezgâhları sınırlı olsa da Shinjuku Omoide Yokocho, Asakusa, Ueno Park çevresi gibi bölgelerde hâlâ nostaljik örneklerine rastlanabilir. Gece 8’den sonra çoğu aktif olur.
2. Takoyaki Denerken Dikkat!
Yeni pişmiş takoyaki içi lav gibi sıcak olur—biraz beklemeden yersen dilini yakabilirsin. Üzerine serpilen aonori yosunu ve bonito balık pulları Japon sokak mutfağının imzasıdır.
3. Ramen Kuyruğu Gözünüzü Korkutmasın
Uzun kuyruklu yerler genellikle lezzetiyle meşhurdur ve sistem hızlı işler. İçeri girmeden önce çoğunlukla dışarıdaki otomattan sipariş verilir. Nakit bulundurmak iyi bir fikir.
4. Japonya’da Yeme Adabı
Ayakta yemek yemek ya da yürürken atıştırmak yaygın değildir. Çoğu kişi yemeği aldığı yerde, saygılı ve sessizce tüketir. Bu kültürel farkı deneyimlemek güzel bir detay.
5. Ne Zaman Gitmeli?
İlkbahar ve sonbahar mevsimleri hem serin hava hem de festival dönemleriyle ideal. Sakura zamanı özellikle takoyaki ve dango gibi lezzetler parklarda tadılabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder