AMERİKA / FRANZ KAFKA





Franz Kafka'nın Amerika adlı eseri, bir gencin, Karl Rossmann’ın Amerika’daki serüvenine odaklanırken, aslında derin bir insanlık durumunun resmini çizer. Kitabın ilk sayfalarından itibaren, Karl’ın hayat mücadelesiyle tanışıyoruz. Bir taraftan belirsizliklerle, zorlayıcı koşullarla savaşırken, diğer taraftan da her yeni karşılaşma, onun yolunun nasıl şekilleneceğini gösteriyor. İlk başta karşılaştığı dayısının ona sunduğu olanaklar, bir nevi ilahi bir lütuf gibi görünse de, Kafka’nın dünyasında hiçbir şey tam anlamıyla böyle “basit” değildir.

Karl’ın dayısıyla karşılaşması, belki de onun hayatta kalabilme çabasında bir umut ışığıdır. Dayısı, ona yeni bir hayat vaat ederken aslında Karl’ı da kendi sıkı kurallarıyla kısıtlamaktadır. Bu noktada, dayısının Karl’a sunduğu imkanların, onun hayatta kendi ayakları üstünde durmasını sağlama düşüncesiyle mi yoksa gerçek prensipleri gereği mi bozulduğunu kestirmek oldukça zor. Kafka’nın eserlerinde genellikle otorite figürleri, insanın içindeki bağımsızlık ve umut arayışına karşı merhametsizdir ve dayısının tavrı da bu doğrultudadır. Karl, sürekli bir çıkış yolu ararken, yaşadığı hayal kırıklıkları onun içindeki umudu kaybetmesine sebep oluyormuş gibi görünse de, bence her zaman içinde bir umut taşır.

Amerika'daki her yeni başlangıç, Karl’ın içindeki umudu simgeliyor. Evet, belki de her fırsatta yanlış insanlar ve yanlış mekanlarla karşılaşıyor. Ama umut etmek, Kafka’nın karakterlerinde önemli bir yere sahiptir. Karl’ın her ne kadar yanlış yönlere gitse de, mücadele etme, bir şeylerin değişmesi için çaba gösterme isteği, insanın içindeki umut duygusunun varlığını yansıtır. Her dibe vurduğunda, tekrar bir yol bulma arayışına girer, belki de bu onu hayatta tutan son şeydir. Zorluklar karşısında içsel bir direnç geliştirmek, bir bakıma insanın yaşamına anlam katma çabasıdır.

Sonuçta, Amerika’yı okumak sadece bir hikayeyi takip etmekten çok, bir insanın içindeki umudu, hayatta kalma içgüdüsünü ve sürekli bir yeniden doğuş arayışını görmek gibidir. Kafka, karakterlerini toplumsal sistemlerin baskısı altında bile umut etmekten, yeni başlangıçlar aramaktan alıkoymaz. Bence, umut etmek; her yeni fırsatla, her yeni mücadeleyle, insanın hayatta kalma gücünü gösteren bir değer. Ve belki de, hayatta karşılaştığımız her zorluk, tam da o noktada umudumuzu bulmamız için bir fırsattır.

Umut etmek iyi bir şeydir.


 “Karl, bir an için şaşkınlık içinde kaldı, sonra başını sallayarak düşündü. Burası belki de gerçekten, hiç olmadığı kadar yabancı ve uzak bir yerdi. Ama belki de her şey daha iyi olacak, bir şeyler değişebilirdi.”


“Dayısı, Karl’a parlak bir gelecek vaat ediyordu, ama tüm bu vaatlerin arkasında, ona ne yapılması gerektiğiyle ilgili sıkı kurallardan başka bir şey yoktu. Hiçbir şekilde özgür değildi. Ama belki de bu, Karl için bir şanstı, çünkü başka türlü nasıl hayatta kalabilirdi ki?”


“Ve her seferinde, dipte daha da derinleşti, ama bu onu tamamen yıkmadı. Çünkü her dibe vurduğunda, yeniden kalkmanın, yeniden başlamanın bir yolunu buluyordu. Belki de bir gün, en sonunda doğru yolu bulacaktı.”  

 

Yorumlar