Zamanın ilk psikolojik romanı olarak literature geçen eser.Hakikaten de karakterlerin iç dünyasının o kadar güzel işlemiş ve okura harikulade bir şekilde yansıtıyor ki .Bir yandan okudukça okuyasınız geliyor diğer yandan ise kitap bir türlü ilerlemiyor.Sanki hep aynı sayfada aynı satırda debelenip duruyormuşsunuz hissi veriyor.Ben bunu derin psikolojik anlatımlara bağladım.
Hikayemizin baş kahramanları Süreyya ,Süreyya'nın eşi Suad ve Süreyya'nın halazadesi Necib.Hikayemiz bağ evinde Süreyya ve Suad'ın tatlı sohbetleri ile başlıyor.Süreyya'nın ailesi ile bağ evinde vakit geçirmektedirler.Süreyya için hep bir şeyler eksik ,çabuk sıkılan,dikattatör bir baba elinde büyümüş , ne istediğini kendi bile bilmeyen hemen hemen her şeyden çabuk sıkılan tüm nazını eşi ve annesi çektiren tipik bir Türk erkeği. Suad sakin,hanımefendi,güzel ,nazik bir o kadar da eşine düşkün sanki dünyadaki tüm amacı Süreyya'nın yüzünün gülmesi ve onu hep ilk gün ki gibi sevmesi.Ve bunu için de hep didinip ,kendini paralayan bir kadın desem çok abartmış olmam.Suad'ın belki de en büyük hatası gereğinden fazla eşini düşünüp kendini,kendi duygularını yok sayması Beni en çok yaralayan karakter de Suad olmuştur.Belki hemcinsim olduğundan belki de hep yarım kalıp buna boyun eğmesidir.Ve meşhur halazade Necib.Kendisi hovarda desek tam değil iyi aile çocuğu desek o da işte şöyle böyle ,evlenip de kendine yurt yuva edinme desen ne gezer.Kendine henüz bir yol bulamamış sonbaharda dökülen bir yaprak gibi bir o yana bir bu yana savrulup duran genç , yakışıklı bir o kadar da kibar bir İstanbul beyefendisi.Zaman zaman Süreyyaların bağa gelir bir kaç gün kalır ve izi üstüne de geri döner.Bu ziyaretler zamanla sıklaşır,muhabbetler artar. Bu arada bağdaki ev de öyle sakin değildir.Süreyya'nın annesi,babası,kızkardeşi Hacer ve onun dalkavuk eşi Fatin de onlarla birlikte yaşamaktadır.
Suad o kalabalığın içinde o kadar yalnızdır ki kendini hep bir endişe ve huzursuluk içinde görür ta ki o bir çift gözle karşılaşana kadar.Suad,Necib ve Süreyya üçlüsünün bağ evinde başlayıp İstanbullara kadar uzanan hikayesini bazen heyecanla,bazen kızgınlıkla ama çokca hüzün ,gözyaşı ve aşkla okuyacağınız bir hikaye.
Ne eser ama...
'' Bâri mutlu olduk a , hiç olmazsa cidden sevdik ve bir hayatta istenebilecek kadar sevildik a..."(s.250)
" İnsan eminim zannettiği şeylerde o kadar çok yanılır ki ... . " (s.210)
"Ay bu gece masumiyetiyle o kadar saf ve bakir , deniz o derece durgun ve atlastı ki sessizlik ve hayranlık üstün geldi. " (s.65 )
" ... bir kadının ne olduğunu anlayanlar için asıl zavallı olan erkeklerdir.Kadın olmayınca erkek hayatının ne kadar kuru , yağmursuz , tesellisiz siyah bir çöl olduğunu bilseniz." (s.43 )
Yorumlar
Yorum Gönder