Ana içeriğe atla

Milet Antik Kenti / Didim

    


  Bir şehri gerçekten anlamak için, o şehrin tarihini bilmek gerektiğini düşünürüm. Bu yüzden ne zaman tatile çıksam, güzergahımızdaki şehirlerin tarihini, gezilecek görülecek yerlerini ve özellikle müzelerini araştırırım. İşte bu seyahatte de Milet Antik Kenti, tarihi ve büyüleyici atmosferiyle dikkatimi çeken önemli duraklardan biri oldu.

Miletos Antik Kenti, Aydın'ın Didim ilçesi yakınlarındaki Balat köyünde yer alıyor. Öncelikle bu antik şehrin tarihinden biraz bahsedip, ardından kendi gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Milet, eski adıyla Miletos, Ege Bölgesi'nde Büyük Menderes Nehri'nin ağzına yakın bir antik liman şehriydi. Şehrin tarihi, M.Ö. 2000'lere kadar uzanıyor. Antik şehrin ilk yerleşimi, İyonya bölgesiyle birlikte incelenmesi gereken bir konudur. Milet'te ilk yerleşimin Neolitik döneme kadar gittiği bilinirken, M.Ö. 2000'lerin ortalarında Myken kolonisi olarak yeniden kurulduğu düşünülmektedir. Şehir, Atina Kralı Kodros’un oğlu Nekus önderliğinde İonialılar tarafından yeniden inşa edilmiştir. İonia’nın 12 şehrinden biri ve en önemli limanlarından olan Milet, dört limanı ile özellikle M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda büyük bir zenginliğe ulaşmıştır. M.Ö. 546’da Perslerin eline geçen şehir, daha sonra Roma döneminde bağımsız bir kent olmuş ve Erken Hıristiyanlık döneminde önemli bir merkez haline gelmiştir. 13. yüzyılda ise Selçuklu, ardından Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Şimdi gelelim benim bu harika şehirle ilgili gözlemlerime:

Ulaşım: Milet Antik Kenti'ne ulaşmak oldukça kolay. İster ilçe merkezindeki Balat dolmuşlarına binin, ister kendi aracınızla gidin, kısa sürede ulaşabileceğiniz bir mesafede. Bu arada, Balat köyü de gezilmeyi hak ediyor. Arnavut kaldırımlı taş sokakları ve sempatik evleriyle çok hoş bir yerleşim yeri. Yoldan geçerken es geçmemek gerek.

Müze: Antik kente girmeden önce, yaklaşık 3 km mesafede, sol tarafta yer alan kapalı bir müze bulunuyor. Bu müzede, Milet’ten getirilen pek çok kalıntı sergileniyor. Ben en çok Nehir Tanrısı heykelini sevdim. Müze ziyaretinden sonra, o muhteşem antik kente varıyorsunuz.

Antik Kent: Kentin girişi geniş bir yeşil alanın içinde yer alıyor. Temmuz sıcağına rağmen etrafta yeşil alan görmek gerçekten harikaydı. Biz gezimizi yaz mevsiminde yaptık, ancak kavurucu sıcaklardan kaçınmak için bence en iyi zaman ilkbahar, özellikle Nisan ve Mayıs ayları.

Şehre giriş yaptığınızda sizi amfitiyatro karşılıyor. Antik hamam ve havuz kenarında, Nehir Tanrısı'nın uzanmış haliyle keyif yaptığı bir heykel mevcut. Daha yukarılara doğru çıktığınızda bir futbol sahası ve çevresinde irili ufaklı incir ağaçları görebilirsiniz. Açık tuvalet sistemi de oldukça ilginçti; eski Yunan toplumunda bu tuvaletlerin insanların sosyalleştiği alanlar olduğunu duymuştum. Düşünsenize, hem işeyip hem de sohbet etmek, gerçekten bana göre değil!

Futbol sahasından aşağıya indiğinizde, Milet Limanı’nın fener kalıntısını görebilirsiniz. Menderes Nehri'nin taşıdığı alüvyonlar nedeniyle limanın denizle bağlantısı kesilmiş olsa da, zamanında deniz kenarında olduğunu hayal edince şehrin ne kadar büyüleyici olduğunu anlamak zor değil. Ayrıca, gezerken olgunlaşan incirleri dalından koparıp yemek de insana ayrı bir keyif veriyor.

Yüzyıllar önce kusursuz bir orantı ve detay düşünülerek inşa edilmiş bir şehir Miletos. Amfitiyatro öylesine ince detaylarla yapılmış ki, sesin merdiven boşluklarından eşit dağılımını sağlamak için özel ayarlanmış boşluklar ve sahne dikkat çekiyor. Bir anda kendimi sahnede insanlara hitap ederken buldum; tabii etrafta ailem dışında kimse olmadığı için bet sesimle birkaç parça söyleyiverdim.

Miletos, başınızı nereye çevirseniz bir tarihi eser ya da kalıntıyla dolu. Detaylı bir gezinti için en az 4-5 saatinizi ayırmanız gerekiyor, hatta belki daha fazla. Ayrıca, tapınağın önünden geçen yolun Apollo Tapınağı'na uzandığını gösteren bilgiler de mevcut; kalıntılar da bunu destekliyor.

 Miletos’u gerçekten çok sevdim. Ayrı bir büyülü havası var. Efes’ten sonra beni en çok etkileyen ikinci antik şehir diyebilirim.düşerse gezmeden dönmeyin derim...





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Robina Bungalov Hotel / Antalya -Kemer /Olympos

Senenin en güzel mevsiminden ve en güzel ayından hepinize selamlar! Hani derler ya, deniz, güneş ve kum... Tam da bu üçlünün tadını doyasıya çıkarabileceğiniz, şirin mi şirin, eğlenceli mi eğlenceli bir mekandan bahsetmek istiyorum. Robina Bungalov Hotel , tarih, doğa ve deniz aşığı herkese hitap eden harika bir yer. Antalya'nın Kemer - Olympos bölgesinde konaklamak için mükemmel bir seçenek. Biz 4 kişilik ailemizle tatilimize Olympos'tan başlamak istedik ve oteli tamamen tesadüfen, arama motorunda bulduk. Herhangi bir turizm acentesine bağlı kalmadan direkt olarak oteli aradık ve rezervasyon yaptırdık. Nasıl bir yerle karşılaşacağımızı gerçekten bilmiyorduk; kalacak bir yer olsun, gün boyu koyda olacağız diye düşündüğümüz için detaylara pek takılmadık. Ama böylesine konforlu ve keyifli bir yerle karşılaşacağımızı biz bile tahmin etmiyorduk. Sabahları kuş sesleriyle yemyeşil doğanın içinde, otantik bir bungalovda uyanmak harika bir histi. Odalar, bar, pastane ve res...

EDINBURGH

  Edinburgh, Birleşik Krallık'ın İskoçya bölgesinde yer alan tarihi ve kültürel zenginlikleriyle ünlü bir şehirdir. Ortaçağ dokusunu koruyan sokakları, görkemli kaleleri ve sanat etkinlikleriyle yılın her dönemi ziyaretçileri kendine çeker. Bu gezi yazısında Edinburgh’un en ikonik yerlerinden ve deneyimlerinden bahsedeceğim. 1. Edinburgh Kalesi Edinburgh'un en tanınmış yapılarından biri olan Edinburgh Kalesi, şehrin tam ortasında, yüksek bir tepe üzerinde yer alır. Kale, yüzyıllar boyunca İskoçya kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış ve önemli tarihi olaylara tanıklık etmiştir. Kale içerisindeki Kraliyet Mücevherleri ve Stone of Destiny gibi tarihî eserler, ziyaretçilerin ilgisini çeken önemli noktalardır. Ayrıca kaleden şehrin panoramik manzarasını izlemek de ayrı bir keyif sunar. 2. Royal Mile Kale’den aşağıya doğru uzanan Royal Mile, Edinburgh’un kalbini oluşturan hareketli bir caddedir. Bu cadde, antik yapılar, butik dükkanlar, kafeler ve sokak sanatçılarıyla doludur. Her a...

İnsan Ne İle Yaşar / Tolstoy

  ''İnsana verilmemiş olan şey nedir , öğren ! '' Fakir kunduracı Simon bir gün köydeki alacaklarını toplamak ve koyun derisi almak için köye gider. Ne koyun dersi alabilir ne de alacaklarını toplayabilir. Eli boş döndüğü gibi cebindeki yirmi kopeği de votkaya harcayarak evinin yolunu tutar. Yolda kilisenin arkasında donmak üzere olan çıplak bir adam görür. İlk başta oralı olmak istemez ama dayanamayıp yanına gider ve halini görünce yardım etmeden duramaz. Karısı ile birlikte kullandıkları ceketini üzerinden çıkarıp çıplak adama giydirir  ve beraber evin yolunu tuttular. Böylece Mikael hayatlarına girmiş oldu... Hikaye çok güzel eminim siz de cennetten cezalandırılarak kovulan Mikael ile Simon 'un hikayesini çok seveceksiniz ve insanın sevgi ile yaşayabileceğini bir kez daha öğrenmiş olacaksınız... İyi okumalar dilerim.... '' Öğrendim ki insan kendi çabasıyla değil sevgiyle yaşar. '' "Emek ucuz ,ekmek pahalıydı." "En mühi...