''Bütün mutlu aileler birbirine benzer, fakat her mutsuz ailenin kendine özgü bir felaketi vardır''
Kitabı elime aldığımda üç gün gibi kısa bir sürede bitireceğimi aklıma bile getiremezdim. O kadar akıcı ve sürükleyici bir kitap ki elinizden bırakmak istemeyeceksiniz.
Kitapta dönem, sosyal çevre bilhassa da devrim öncesi Rus toplumu ve aristokrasinin çürümesi gözler önüne seriliyor. Dönem toplumunun yaşantısını ,düşünce yapısını, ve hayata bakış açısı etkileyici ve yalın bir şekilde kaleme alınmıştır. Yazarın kendisi de aristokrat bir aileden geldiği için aslında çok da yabancı olmadığı bir yaşam tarzı ve kitaba da şahane bir dille aktarmış. Bu kitapta en hoşuma giden ise her zaman ki gibi Tolstoy'un üstün betimleme yeteneği. Resmen adım adım tüm Petersburg'u gezdim. Hayatımda hiç görmediğim şehri avcumun içi gibi biliyorum desem yeridir. Kitapta sadece yasak aşk değil toplumsal sosyolojik yapıdan da bahsediliyor ki kitaba çok güzel yansıtılmış.
Anna Kareninna , Rus aristokrasisine mensup şık, kibar ve büyüleyici güzellikte bir asilzadedir. Kendi gibi yüksek sosyeteye mensup olan eşi Aleksey Aleksandroviç Karenin (onun yerinde kimse olmak istemez) ile bir erkek çocuğuna sahip sıradan, monoton ,çıkar ilişkisine sahip bir evlilik sürdürmektedir. Neden çıkar ilişkisi dedim buna biraz değinmek isterim. Ben onların evliliğini lüks bir semtteki pahalı bir butik vitrinine benzetiyorum. İki asil evliler ve bir de çocukları var. İşte size mutlu ve toplum normlarına uyun bir aile tablosu. İşin aslı öyle değil ama Anna hep yalnız. Ve kalbinin bir tarafı hep boş ,onu hayata bağlayacak, yaşama heyecanı verecek ve kendini dinç, güzel , hayat dolu hissettirecek bir şeyler hep eksiktir hayatında .şey Bir kadını ayakta tutan şey yani aşk....
Ve bir gün hayatlarına ansızın genç kont Vronski girer. ve Anna'nın aklı başından gider. Ne eş, ne çocuk, ne aile ne de ahlak değerleri bir anda her şey yok olup gider. Artık , Anna için sadece Vronkski ve aşkı vardır. Tabiri caizse adeta gözleri aşktan kör olmuş durumdadır. Olaylar silsileleri, kapı ardındaki dedikodular, eşinin kulağına giden duyumlar vs. artık hiç bir şey umurunda değildir. Sadece onu yaşamak onunla yaşlanmak istemektedir. Yaşadığı her şey buna değer miydi ? Buna da siz karar verin derim.....
Keyifli okumlar dilerim....
''Ve bu topraklar milyonlarca ton mahsul verecekleri yerde mahsul ancak yüz binlerde kalıyor .Milli servet azalıyor. Özgürlük verilmeliydi , fakat yavaş yavaş ,sindirmelerine fırsat vererek .''
Yorumlar
Yorum Gönder